DÜŞÜNÜYORUM O HALDE VARIM
Descartes, geçmişten günümüze kalan ve sorgulanmadan doğru olarak benimsenmemiş bir inancın akıl süzgecinden bilgi olarak kabul edilmemesi gerektiğini ileri sürer. Ona göre felsefede yapılacak şey, düşünmeye başlarken, gerçeğin sağlam bir tablosunu çizmeyi denerken ilk önce doğruluğunu, hiç dönüp dolaşmadan doğrudan doğruya kavrayabileceğimiz o sağlam noktayı bulmak, sonra da bunun üzerinde birleştirme yapmaktır. Öyle ise doğruluğu kesin olan bir inanç bulursak onu bilgiye temel olarak alır, başka bilgileri de bu bilgiden türetebiliriz.
Bu temel bilgi öyle olmalı ki doğruluğu apaçık olmalı ve anlığımızda açık ve seçik olarak kavranabilmelidir. İşte Descartes böyle apaçık bir doğru bulabilmek amacıyla güvenilir sayılmış olan inançları aklın süzgecinden geçirir. Bunu yaparken de her şeyden şüphe ederek işe başlar.
Descartes duyu organlarına güvenemeyeceğini bilir ama aklına güvenip güvenmemek konusunda emin değildir ve akla gelebilecek her şeyden şüphe eder. Hatta aklından ve varlığından bile. En sonunda şüphe edemeyeceği bir şeyin olduğu fikrine ulaşır. Şüphe edemediği şey, şüphe ettiğiydi ve şüphe etmek de düşünmek anlamına geliyordu. Düşündüğüne göre düşünen biri olarak var olması gerekirdi. İşte Descartes buradan da “Düşünüyorum o halde varım” sonucuna ulaşmış olur.
Esra Kaplan
|